21 Nisan 2011

Esinlenmenin Dayanılmaz Hafifliği

Tracey Emin, John Stezaker, Lucien Freud, Joseph Beuys, Andy Warhol, Tom Wesselmann, Brice Dellesperger, Claude Closky gibi sanatçılar bugün, İstanbul’ da yaşayabilse ve bu sürede biraz katalog karıştırıp, sergileri takip edebilse isteyecekleri telifi tahmin edebilmek için biraz dışarı bakmaktan fazlasına ihtiyacımız yok. Üstelik aynı zamanda temcit pilavlarımızın üzerine, yurtdışındaki sanatçıları taklit ederken birbirlerini de taklit eder hale gelen bazı sanatçılarımızdan soslar da koyabiliriz.

Bir kesim, etkilenme ile taklidin, happening ve performans ile şovun, spekülasyon ile eleştirinin, manipülasyon ile reklamın, güncel olmakla gündem olmanın ayrımlarında dans ederek kulaklarımıza tatlı masallar fısıldıyor. Medyumların sürekli değişimi ve gelişimi, ilgili konunun kamuoyunun ya da aracıların gündeminde oluşu, görünürlüğün spekülatif tınınıza, alıcı ihtiyaçlarına, galerilerin halkla (ama mutlaka etkili medya ile) ilişkiler faaliyetlerindeki başarı sırasına bağlı oluşu, mevzuattaki boşluklar ve karşılıklı ilişkiler ekseninde meşruiyet ve söz edilmezlik kazanan taklidin önüne geçilemiyor. Bu durumlar aslında sadece sergilenme ihtimali, biçimleri ve üretim teknikleri üzerinde etkili iken, genel bir iş görme alışkanlığının yansıması olarak bir adım ileri götürülerek, algı eşiğinin altına itiliyor ve sanatçıyı güncel söylemler üretir hale dönüştürerek öykünmeyi de öykünülen bir olgu konumuna sürüklüyor.

Maalesef, durum gündeme göre üretmeyi de aşıp gündeme göre söylem geliştirmeye dönüşmüştür. Yani sanatçı ile aracı sanatsal alam değil fakat kamusal alanı dolduran bir bütün haline gelmeyi ‘başarmışlardır’. Birbirinin kopyası bu farklı bütünler, ancak birbirlerinden rol kapmak uğruna karşı karşıya gelebilir.

İzleyicinin bilinçaltına, eleştiri ile olumlamanın aynı şey olduğu yanılsaması işlenerek, popüler müziğin tutundurma yıllarında olduğu gibi aranjmanlar yapılmakta, gündem durgun olduğunda ya da dışarıdaki kaynaklar tükenmeye başladığında tarihe öykünülerek eskiden moda olanlar yeniden gündeme taşınmaktadır. Dans edişler farklı da olsa çalan müzik hep aynıdır, etrafta yankılanan ses reklamın sesidir, körler ve sağırların hayatı bir konsept parti olarak algılamaya başlamasıdır. Her akşam pilavlarımızı yiyip, uyumak için hep beraber o partiden ayrılıyoruz, sabah uyandığımızda ise karnımız yine aç, o pilavı tekrar yemek ise tek çaremiz olacak.

Alper Karabatak
29 Kasım 2010

(9 Aralık 2011 tarihinde exdergi' de -Sayı:4- yayınlanmıştır.)