15 Şubat 2010

KONU: SERBEST – LEYLA GEDİZ


Galerist, malzeme seçimindeki ve üretimindeki sınırsızlıkla çağdaş sanatın önde gelen ve haşarı isimlerinden biri olan Leyla Gediz’in yağlıboya tuval ve karakalem desenlerden epoksi heykellere, hazır nesnelerden ses yerleştirmelerine yayılan bir malzeme çeşitliliğindeki son dönem çalışmalarını içeren “Konu: Serbest” başlıklı sergisini 21 Ocak’ ta açtı.

Adını sanatçının ilkokul resim derslerindeki bir ödevden alan ve sergide, sanatçının başından beri araştırdığı; ‘İnsanın insana getirdiği kısıtlamalar çerçevesinde kendimize bir serbestlik alanı yaratabilir miyiz?’ sorusuna ehlileşmeyi dilemeyen, kuralları bozmaya yeminli haşarı bir çocuk gözüyle bulduğu umut, hayal ve mizah içeren cevapları içeren eserlerle karşılaşıyoruz.

Galeriye girdiğinizde, kendinizi, dünyanın ne kadar büyük ve nesnelerin ne kadar oynanası olduğunu yeni fark eden bir çocuk gibi hissediyorsunuz. Sanatçının, nesnelerin yeni form ve anlam ilişkilerine, çocuğa özgü bir hayal gücü serbestliğinde girdiği çalışmaların yer aldığı bu sergiyi gezerken, kendi hayal gücünüzü sınırlamak için girişte size verilen işlerle ilgili metne sık sık dönmeniz ve bunu yaparken sanatçının metninde de kendini gösteren hayal etmenin ve bundan haz duymanın sıcak samimiyetini göz ardı etmeniz ya da sınırsız serbestliğin tadını çıkararak odalarda tekrar tekrar dolaşmanız gerekiyor.

Sergide, ölüdoğa geleneği içinde görülebilecek şekilde, cansız nesnelerin oyunla karışık dillendiğini görüyoruz. ‘Çorabın Teki’ isimli iki yerleştirmede, mekana taşınan kullanılmış kirli ve devasa nesneler yolu ile masumiyetimizin sorgulanır kılınışını, ‘Tıpatıp’ adlı çalışmada ise, aslında mekandan kopamayan kirin dışarı, uzağa akmasını isterken insan doğasına ait kötülükleri dışsallaştırıp nasıl bir farkında olamayışa dönüştürdüğümüzü görüyoruz.

‘İngilizce Dersi’, ‘Circle of Friends’, ‘The Good Student’, ‘The Performance’, ‘Ev Yapımı Posterler’, ‘Evet’, ‘Otopsi’ gibi çalışmalarda, sahte sloganlar, öğretilmiş hedefler ve kandırmacalarla dolu ve insandan dolayı parçalamaya meyilli dünyamızda; süslü maskelerin, uydurulmuş anlamların ve kurtarılmış alanların üzerine tutturmaya çalıştığımız mutluluğun tutkalının kuruyup kurumadığına bakmamız gerektiğini hissederken; ‘Death of an Acrobat’ ta gördüğümüz vicdan azabını geride bırakıp, ‘Konu: Serbest’, ‘Uzay Yolu Serisi’, ‘Gökkuşağı’, ‘Infographics’, ‘ Relapse’, ‘Kırmızı Pareo’ ve ‘Yürek’ gibi çalışmaları elinde tutkal bir çocuk gibi içselleştirerek, sanatçıyla beraber kendimize kendimizce umut alanları yaratıyoruz.

Sanatçı kendi serbestlik alanı olan galeriyi Tahiti dilindeki bir deyiş olan ‘noa noa’ şeklinde adlandırarak, hem Paul Gauguin’ in yozlaşmış değerler, çıkar ilişkileri ve insanın insana getirdiği kısıtlamalardan uzaklaşmak için bu ülkeye yerleşmesine göndermede bulunarak sorunsalını açıklıyor, hem de deyişin ifade ettiği tabiatın güneş altında yaydığı kokunun güzelliği anlamında sanattaki form ve malzeme çeşitliliğinin önemine dikkat çekerek akademik dogmaları ve modaları eleştiriyor. Sergi, formu hayal ve umutla buluşturup dillendirerek, izleyicisini, kendi narsist çocukluğunu keşfetmeye ve sınırlı mekandaki alakasız nesneler arasında ancak sanatla idrak edilebilecek bir noa noa tasvirine çağırıyor.

12 Şubat’ ta Washington’ daki’ ta, Leyla Gediz’ in de dahil olduğu Türk Çağdaş sanatının önemli 11 kadın sanatçısının katılımıyla düzenlenen, “Rüye gibi... Ama senin düşlediğin değil!” sergisi öncesinde, 20 Şubat’ a kadar sanatçının çalışmalarını da görebilirsiniz.

Alper Karabatak
29 Ocak 2010
www.Art-Core.tv