1 Nisan 2010

YARISI HEYKEL


2008 yılında kurulan ve 2009 yılı başındaki açılış sergisi sonrasında daha çok atölye çalışmaları ve workshoplar düzenleyerek yoluna devam eden Arte Sanat Merkezi, Türkiye’ nin ilk heykel galerisi olan Arte İstanbul’ un açılış sergisi olarak 2009 yılı sonlarında (25 Kasım) çok önemli ve çarpıcı bir etkinliğe imza atarak, geçtiğimiz günlerde sona eren (30 Ocak) “Yarısı Heykel” isimli sergiyi gerçekleştirdi.

Çoğunluğu fotoğraf, grafik ve resim gibi iki boyutlu çalışmalar ile sanat piyasasında hepsi şahsına münhasır yerler edinmiş, her biri kendi alanında yetkin bir sanat diliyle ve biçemiyle var oluşlarını gerçekleştirmiş önemli 23 sanatçının görsel algıyı çeşitlendiren; ayrımlı, deneysel üç boyutlu çalışmalarına ev sahipliği yapan sergi, ağırladığı farklı sanat dallarından bu çok önemli sanatçıların kendi sanatlarından üç boyutluluğa geçiş yolu ile sağladıkları sorgulamayı bir adım ileri götürerek izleyicisine de heykelde üç boyutluluğun sınırlarını arattırmayı başarmış, sanattaki form çeşitliliğine ve formlar arası geçirgenliğe de göndermede bulunmuştur.

Arte Sanat Merkezi ve Arte İstanbul Sanat Galerisi’nin kurucuları Yunus Tonkuş ve Zeynep Özbilen Arabacıoğlu, ortaya koydukları konsept ile, sanatçı kişiliklerinin yanısıra yöneticilikteki iddialarının da göstergesi olarak, Hüsamettin Koçan, Ömer Uluç, Ergin İnan, Özdemir Altan, Mehmet Uygun, Mehmet Günyeli, Andreas Theurer, Uğur Seyrek, Bahar Korçan, Çerkes Karadağ, Yasemin Arslan Bakiri, Kornelios Grammenos, Habip Aydoğdu, Şahin Paksoy, Seçkin Pirim, Altan Çelem, Gül Ilgaz, Fevzi Karakoç, Selahattin Yıldırım, Sema Topaloğlu, Alinur Velidedeoğlu, Tuğrul Selçuk ve Yunus Tonkuş‘ tan oluşan 23 kişilik bir yıldızlar karmasını bir araya getirmiş ve daha da önemlisi çoğunluğu heykel üzerine çalışmayan bu sanatçıları heykel temelinde üç boyutluluğun sınırlarında dolaşmaya ikna etmeyi başarmışlardır.

Sergi hazırlanırken, eser üretimleri sırasında bile yan yana hareket etmeyi tercih ederek izleyiciyi etkileyen sinerjiyi şekillendiren ve bazıları ilk kez bu vesileyle heykel üreten bu sanatçıların yer aldığı bu çarpıcı sergi, farklı alanlarda çalışan ve yine çoğunluğu resim üreten bu isimleri heykel etrafında toplayarak, dünyada olduğu gibi Türkiye’ de de sanat piyasasının resim üzerine kurulu yapısına içeriden bir eleştiriyi dillendirmeyi başarmış ve heykelin sanat piyasasında hak ettiği ancak çok önceleri kaybettiği yüksek yere yeniden yükseltilmesi amacıyla ortaya çıkan bu galerinin iddiasını da ortaya koymuştur.

Kendi çalışmalarında doğrudan ya da dolaylı olarak heykel ve üç boyutluluk ile zaten ilişki içerisinde olan bu değerli sanatçıların kendi sanat yürüyüşlerinde heykele olan vefalarını simgeleyen bu onurlu ve egodan uzak adım, umarım ki yetişen genç heykeltıraşları cesaretlendirmiş ve sanırım ki bu sanatçıların bir parçası olarak yer aldıkları sanat piyasasına yön vermede ne kadar öncü olduklarını da tekrar ispatlamıştır.

Kapalı sergi alanına, geçtiğimiz Kasım ayında Berlin’ de gerçekleştirilen İstanbul Next Wave’ de sergilenen ve serginin afiş resminde de kullanılan Gül Ilgaz’ ın Mücadele adlı eserinin etkileyiciyle birlikte giren izleyicinin, Ergin İnan’ ın ve Özdemir Altan’ ın devasa heykellerini, Hüsamettin Koçan’ ın bakır şaman heykelini, Çerkes Karadağ’ ın İktidar’ ındaki kadın figürünü ve Habip Aydoğdu’ nun içerideki ya da Ömer Uluç’ un bahçedeki çarpıcı heykellerini görüp de bu isimlerin bundan sonra daha çok heykel yapmalarını arzulamış olması muhtemel. Bundan sonra bu isimleri heykel odaklı bir karma sergide tekrar bir arada görebilmek ise şimdilik bizim için bir hayalden ibaret.

İzleyici gözüyle sergiye dair yapılabilecek tek eleştiri, eserlerin birbirlerine oldukça yakın yerleştirilmesi ve izleme mesafesinin korunmaması olabilir, ancak yan yanalık yolu ile eserler arasında kurulan ilişki ve ortak dili konuşuyor oluşa dair vurgunun aslında galeri ve düzenlediği serginin esas mesajı olan piyasa eleştirisini kuvvetlendiren bir unsur olarak kullanıldığı da düşünülebilir.

Popülizme doğru esmeye başlayan rüzgarların, sanat piyasasının finansal fayda alışkanlıklarıyla sıvanmaya çalışılan duvarlarına çarparak çıkardığı gürültüden belki de hak ettiğinden daha az sesi çıkmış olan bu sergi, aslında içerideki bir dönüşüm arzusunun çığlığı ve heykelin çağdaş sanattaki vazgeçilemez yerinin de tapusu niteliğinde. Bu önemli isimlerin üç boyutlu işlerini tek bir sergide tekrar göremeyecek olsak bile, bundan sonra heykel adına söylenecekleri heyecanla bekliyoruz.

Alper Karabatak

(Artist Actual Mart sayısında yayımlanmıştır)